Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu ve Osman Gazi
- Editör
- 9 Eyl 2022
- 12 dakikada okunur
Anadolu uçlarında Selçuklu-Bizans sınırındaki küçük bir uç beyliğinin zamanla cihanşümul devletlerden biri haline gelmesi, tarihçileri hala şaşırtmaktadır. Bu kadar büyük coğrafya üzerinde bu kadar karmaşık bir sosyal, etnik ve dini yapı üzerinde tek hanedanlı olarak böyle muazzam devamlılık gösteren Osmanlı Devleti’nin kuruluşu hadisesi Dünya tarihinin karmaşık meselelerinden biridir. Batılı araştırmacılar Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu Bizans’la izah etmeye kalkışınca merhum Fuat Köprülü, ilk defa 1935 yılında Avrupa’da verdiği bir dizi konferansla onların oryantalist fikirlerini ustaca çürütmüştür.

Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu anlamak için her şeyden evvel 13. yy. Anadolu'sunun yalnız siyasi tarihini değil, asıl sosyal tarihinin bilinmesi lazımdır diyerek o zamana kadar ki büyük kusuru ortaya koymuştur.1 Osmanlı Devletini ortaya çıkaran maddi ve manevi kuvvetlerin menşeini 13. yüzyıl Anadolu’sunun sosyo-iktisadi, sosyo-kültürel, dini ve tasavvufi şartlarını incelemekle mümkün olacağı bu gün artık tespit edilmiş durumdadır. Bu dönem siyasi hadiseler bakımından ortaçağ Anadolu tarihinin en karmaşık ve hareketli devri olduğu kadar bunun bir neticesi olarak sosyal hayatın netleşmeye başlayacağı bir geçiş ve teşekkül safhasıdır ki Osmanlı devletinin kuruluş devri olan 14. yüzyılın ilk yarısı ile sıkı sıkıya bağlıdır.
13. yüzyılın ortalarından 14. yüzyılın başlarına kadarki Anadolu’nun siyasi tarihine kısa bir göz gezdirecek olursak şöyle bir manzara ile karşılaşırız;
Bu dönemin önemli olaylarından birisi Haçlı seferleridir. Anadolu’yu baştan başa etkileyen bu savaşlar Selçuklu Devletini zayıflatmış olmakla birlikte Anadolu’ya peyderpey göçlerle gelip dolduran Türkmenler arasında gaza ve cihat şuuruna büyük bir ivme kazandırmıştır. IV. Haçlı seferinde İstanbul Haçlılar tarafından ele geçirilip bir Katolik-Latin devleti kurulunca İmparator İznik’e taşınarak burada bir Ortodoks Rum devleti kuruldu. Bir başka Ortodoks Rum İmparatorluğu da Komnenos ailesince Trabzon’da kurulmuştur. Bizans’la Selçuklu Devleti arasındaki siyasi ilişkiler devam etmiştir. Ancak İznik Rum devleti, İstanbul’u Haçlılardan kurtarmak için gözünü Balkanlara ve Ege sahillerine diktiğinden Anadolu’yu Türklerden alma fikrini gerçekleştirmesi artık imkansızdı. 13.yüzyılda Anadolu, artık bütün Hıristiyan alemine göre sadece ‘Türkiye’dir. Bizans serhatlerindeki gazalarda olduğu gibi Haçlı istilası karşısında Anadolu’da en önemli mücadeleyi Selçuklu sultanlarına en büyük askeri desteği sağlayan Türkmen kitleleri vermiştir.
Bu dönem Anadolu’sunun siyasi sonuçları açısından olduğu kadar etkileri günümüze kadar ulaşan önemli sosyal, kültürel, dini ve tasavvufi etkiler açısından önemli hadiselerden birisi de Babailer isyanıdır. Orta Anadolu’da Türkmenleri bir arada tutan Baba Resul lakaplı Baba İlyas’ın önderliğindeki bu isyan Anadolu’nun güney kesimlerdeki Türkmen aşiretlerinin lideri Baba İshak tarafından Adıyaman ve Maraş dolaylarında başlamıştı. Gittikçe büyüyen ve önüne çıkan bütün Selçuklu ordusunu dağıtan asiler güruhu Babai Türkmenler, Orta Anadolu’ya kadar gelip Baba İlyas’ın Türkmenleri ile buluşmuştu. Anadolu’yu kasıp kavuran çoluk-çocuk ve davarlarıyla büyük bir hareket başlatan Türkmenler nihayet Malya ovasında yabancı unsurlarla desteklenmiş Selçuklu ordusunca güçlükle bastırılabilmişti (1240).2 Babailer isyanın önderleri Baba İshak ve Baba İlyas öldürülmüşlerse de müritleri Hacı Bektaş-ı Veli, Fatma Bacı, Geyikli Baba, Abdal Musa vd. Türkmen şeyh ve dervişleri Selçuklu ve Bizans baskılarından kaçarak Uçlarda Türkmen beylikleri topraklarına sığınmışlardı. Burada Türkmen beyliklerinin geniş himaye ve hoşgörüsüyle karşılaşan başta Babailer olmak üzere Ahi, Abdal, Kalenderi, Yesevi, Haydari, Kazeruni, Mevlevi vb. daha birçok Türkmen şeyh ve dervişleri buralarda geniş bir faaliyet alanı bulmuşlardı.
Bu dönemin Anadolu’nun siyasi tarihi açısından en önemli olayı siyasi ve sosyal sonuçları bakımından Moğol istilası ve Kösedağ bozgunu olmuştur (1243). Orta Asya’dan başlayan Moğol fırtınasının önündeki tek engel olan Harzemşahlar yıkıldıktan sonra Moğollar Anadolu sınırlarında belirmişti. Başıbozuk Harezmli Türkmen aşiretleri de Anadolu’yu doldurmuştur. Babailer İsyanını güçlükle bastırabilen Selçuklu ordusu, II. GıyaseddinKeyhüsrev’in saltanatı dönemine rastlayan bu savaşta adeta düşman karşısına çıkmadan hezimete uğramıştır. Bundan sonra Anadolu’da Moğol hakimiyeti dönemi başlamıştır. Bu süreçte Moğol kuklası durumundan öteye geçmeyen Selçuklu sultanları birbirleriyle saltanat mücadelesine girişirken, İran bürokrasisinin oluşturduğu devlet adamları ise makam ve mansıplar elde etmek için kıyasıya mücadele ediyor, Moğol hanlarını memnun edebilmek için halkı soyup soğana çeviriyorlardı. Buna rağmen işgalci güçlere karşı en önemli mücadeleyi yine Anadolu uçlarında yoğunlaşan göçebe Türkmen aşiretleri verecektir.
Türkmen Beyliklerinin Kurulması
Anadolu’da başlayan Moğol hakimiyetinin en önemli sonuçlarından biri, Batı Anadolu boylarında ve bir diğer ifadeyle Bizans sınırlarında çeşitli Türkmen Beyliklerinin kurulmaya başlamasıdır. Batı Anadolu’da canlı ve bağımsız yeni bir Türkiye’nin doğuşu da, Moğol baskısı altında meydana gelen yeni şartların neticesidir. Bu süreçte Anadolu’nun demografik yapısı değiştiği gibi, meydana gelen yeni alemde Türk kültürü ön plana çıkmıştır.
Moğol istilası ve onların kuklası Selçukluların baskısıyla uçlara sığınan uç Türkmenleri güçlenmiş, Selçuklu devletinin zaptedemediği Batı Anadolu ve Marmara bölgelerini sahillere ve adalara kadar ele geçirerek Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşmasını tamamlamışlardır. Moğol istilası, Anadolu’yu dolduran Türkmen göç dalgalarının en hızlı ve yoğun dönemini oluşturur. Anadolu’nun etnik ve kültür yönüyle değişim ve dönüşüm geçirmesinde Moğol istilasının önünden kaçıp gelen ve Batı Anadolu uçlarını şenlendiren Türkmen göçebelerinin önemli rolü olmuştur.3 Zira bu göçler arasında Horasan Erenleri genel adıyla tanımlanan çeşitli tarikat ve tekkelere mensup birçok Türkmen şeyh ve dervişi de gelmiştir. Göçebe ve yarı göçebe Türkmen kitleleri, Anadolu’nun asıl sosyal, iktisadi, siyasi ve dini-tasavvufi tarihini etkileyen halk hareketlerinin başrolünü oynamış temel unsurlardır. Mesela Ortaçağ Anadolu’sunun en önemli siyasi, sosyal ve dini hareketi olan Babailer isyanını çıkaran unsurlar bunlardır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda önemli roller üstlenen Aşıkpaşazade’nin ifadesiyle dört mühim taife, göçebe Türkmen unsurlara dayanmaktadır. Bunlar Anadolu Gazileri (Gaziyan-ı Rum), Anadolu Ahileri (Ahiyyan-ı Rum), Anadolu Abdalları (Abdalan-ı Rum) ve Anadolu Bacıları (Baciyan-ı Rum) şeklinde sıralanmaktadır.4 Osmanlıların kuruluşunda ihtiyaç duyduğu bürokratik unsurlar Ahi zaviyelerinden sağlanmıştır. Osmanlıların kurulduğu dönem Anadolu’sunun sosyal, dini, iktisadi, askeri ve ticari bir çok alanda etkili olan çok önemli bir kuruluştur. Anadolu gazileri ise mistik savaşçı bir teşkilat olup, eski Alpların Müslüman olduktan sonra gazi ve alperen unvanlarını kullanarak toplumda üst bir sınıf teşkil etmişlerdir. Osman Gazi’nin silah arkadaşları olarak alp, gazi ve nöker unvanlı birçok komutan bulunmaktadır. Abdalan-ı Rum ise Babailer’in sıkı bir baskı ve takibata uğradıktan sonra mistik bir tarikat olarak dönüşüm geçirmiş ve Anadolu Abdalları olarak Osmanlı topraklarında tekke ve zaviyeler açmışlar Anadolu’nun tasavvufi hayatında önemli roller üstlenmişlerdir. Menkıbelerde tahta kılıçlarla savaşıp kaleler fetheden ve ilk Osmanlı hükümdarlarının yanında fetih ve gaza faaliyetlerine katılan zümreler bunlardır. Bacıyan-ı Rum ise Ortaçağ Anadolu’sunda kadınlar tarafından kurulmuş mistik bir teşkilattır. Prof. M. Bayram, bu teşkilatı Ahiyyan-ı Rum’un kadınlar şubesi olarak düşünür. Prof. Bayram, Hacı Bektaş-ı Veli’nin evlatlığı Fatma Bacı’nın Bacıyan-ı Rum’un ilk şeyhi olduğunu öne sürmektedir. Bununla birlikte Ö.Lütfi Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri” adlı eserinde, Anadolu ve Balkanlarda kadın ismiyle bilinen bir çok tekke ve zaviye adı tespit etmiştir.
Moğollara karşı bağımsızlık mücadelesinin önderliğini yürüten Karamanlı Türkmenleri de Babailere dayanmaktadır. Moğol ordusunu Elbistan’da büyük bir hezimete uğratan Memluk sultanı Baybars’a güvenen Karamanoğlu Mehmet Bey, Konya’yı kuşattı ve 37 günlük bir Türkmen saltanatı başlattı (1277). Bütün Anadolu’nun desteğini almak için Cimri lakabıyla tanınan bir meczup dervişi Selçuklu sultanı Keykavus’un şehzadesi Alaaddin Siyavuş diyerek tahta oturtmuş ve kendisi de veziri unvanıyla önemli bir ferman yayınlamıştır. Buna göre “bundan sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden gayrı dil kullanılmayacaktır…”5 Selçuklu ve Moğol askerlerince bu isyan bastırılmış ve Mehmed Bey’le Cimri öldürülmüşlerse de bu hadise, Anadolu Türklerinin, yabancı baskısından ve idaresinden ne kadar bunaldığını göstermesi açısından önemlidir. Bütün uç Türkmenlerince sürdürülen bu bağımsızlık mücadelesi, Anadolu beylikleri dediğimiz milli Türk devletlerini ortaya çıkaracaktır.
İlhanlıların Anadolu’yu tam bir sömürge haline getirmeleri, devlet adamlarının İlhanlıların doymak bilmeyen gözlerini doyurmaya çalışmaları ve bu arada çocuk yaştaki sultanların fikri bile alınmıyordu. Kısaca Anadolu’da siyasi birlik diye bir şey kalmamıştı. Artık her yöre özel bir beylik biçimine dönüşmeye başlıyordu. İlhanlıların kendi aralarındaki sürtüşmeler bazı beylerin onlarla güç birliği yapmaları, merkezden uzak uçlarda bulunan Türkmenlere yavaş yavaş bağımsızlıklarını katileştirme fırsatı veriyordu. Aslında Anadolu tam bağımsızlığına İlhanlıların çöküşünden sonra birbirleriyle bağları bulunmayan bazı beyliklerin kurulmasıyla kavuşmuştur. Öyle ki son Selçuklu sultanının kim olduğu ve hanedanının sonunun 1308 mi yoksa sonraki bir tarih mi olduğu bile tarihçiler arasında tartışma konusu olmuştur.6
Moğolların tüm baskı ve takibatına karşı Türkmenler yok olmamışlar, daha da güçlenmişlerdi. Moğol baskısı ve Selçuklu devleti sönmeye başlarken Türkmen beyleri önemli şehirleri ele geçiriyorlar, Ege adalarını ve Balkanları yağmalayıp dönüyorlardı. Moğollar sadece Anadolu içlerindeki ticari yollar üzerinde hakim iken Türkmenler uçlarda, sahillerde ve dağlık bölgeleri kontrolleri altına almışlardı. Zira Moğol dehşetinin önünden kaçıp Anadolu’ya gelen Türkmenler, Selçuklu sınırlarına yığılarak buralarda göçebe nüfusun kesafetini ve Bizans topraklarına tazyiki arttırdılar. Bir Bizans kaynağı; “Moğollar tarafından püskürtülen Türkmenler vilayetleri istila ediyor ve Rumları sıkıştırıyorlardı. Onlar Moğollar önünden nasıl kadın gibi kaçıyorlarsa Rumlara karşı da kendilerini öyle erkekçe gösteriyorlardı. Bu sebeple Moğol istilası onların felaketlerine değil saadetlerine amil oluyordu. Kitleler halinde Kastamonu, Bolu, Kütahya, Denizli, Göller bölgesine akıp geliyor ve Roma arazisini yağma ediyorlardı” ifadeleri bu nüfus hareketlenmelerini güzel canlandırır. Bu istila Bursa ve İznik kapılarına kadar dayandı. Bizans’ın yaşadığı maddi ve manevi çöküntü öyle bir boyuttaydı ki iç işlerindeki mücadeleler için Türkmen göçmenlerini Rum beldelerine yerleştiriyorlardı.7
Arap coğrafyacıları da Moğol hakimiyeti döneminde Anadolu’nun Batı şeridinde ve Bizans sınırlarında kurulan Türkmen beyliklerini sıralarken, henüz diğer Beylikler kadar güçlü olmayan Osmanlı Beyliğinden de bahsederler. Bursa memleketi faslında Orhan bin Tuman (Osman) ve Orhan bin Osmancık tabiri kullanılırken askerlerin sayısından ve kalelerinden bahsedilir. Bu arada Orhan ile İstanbul imparatoru arasında sürekli savaş olduğunu, Orhan’ın denizi geçip Rum memleketini istila ettiğini ve İstanbul’u vergiye bağladığını anlatmaktadır.8
Türkistan ve İran coğrafyasından gelen birçok din adamı, Türkmen şeyh ve babası da bu uçlarda sığınarak eski örf ve adetlerine bağlı Türkmenleri İslamlaştırıyor, buralarda gaza Müslümanlığını ve mistik İslamı geliştiriyordu. Türkmen istilaları gaza, alpler alperen, Türkmen beyleri de uç gazileri sıfatını kazanıyordu. Uçlar, dervişlerle ve zaviyelerle doluyordu. Yunus Emreler ve Şeyh Edebali gibi tekke şeyh ve dervişleri, Geyikli Baba ve Abdal Musa gibi Babai bakiyyeleri, Baba İlyas’ın en önemli halifesi Hacı Bektaş Veli’nin köçekleri, Ahi Evren ve Ahi zaviyeleri, Türkmen beylikleri sahasında ve hassaten Osmanlı topraklarında geniş bir faaliyet alanı buluyorlardı. Başta Ertuğrul Gazi ve oğlu Osman Gazi olmak üzere ilk Osmanlı hükümdarlarının Şeyh Edebali gibi Türkmen şeyh ve dervişleriyle olan hikayeleri bu gerçeğin efsanelere yansımasından başka bir şey değildir.
Orta Anadolu’da Selçuklu devleti miadını doldururken, sınır boylarında öz Türk kültürüne ve gaza Müslümanlığına dayanan müstakil beylikler kuruluyordu. Selçuklu devleti ve göçebe Türk geleneklerine bağlı olarak gelişen bu beylikler ve bu cümleden olarak Osmanlılar, Selçuklu sultanlarını hukuken metbu tanıyor, onlardan hakimiyet alameti olarak hilat, menşur, sancak ve gazilik unvanı alıyordu. Onların tabilikleri, ele geçirdikleri toprakları resmi bir statü verebilmek için İlhanlı veya Selçuklu sultanından aldıkları bir senet veya belge kadardır. Fakat aslında bu beylikler sık sık Selçuklu-İlhanlı devletine karşı isyan ediyor, müstakil olarak Bizans’a karşı ganimet ve gaza akınlarında bulunarak gittikçe güçleniyorlardı. Bu beyliklerin kurulup gelişmesinde iki faktör; göç ve gaza başlıca rol oynamıştır.9 Eski Selçuklu aristokrasisinden gelen beyler, uçlara sığınan şehzadeler, Türkmen şeyh ve dervişleri, uçlardaki Türkmenleri gaza ideolojisiyle örgütlemişler böylece bağımsız beyliklerin oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.
Bu beyliklerin en önemlisi Karamanlılardı. Ancak uçlarda bulunmayıp gaza yapma şansına sahip olmadıkları ve sürekli Selçuklu ve İlhanlılarla uğraşmak zorunda kaldıklarından Beylikler üzerinde hakimiyet kuramadılar. Daha sonra Germiyanlılar gelir ki Aydınoğlu, Saruhan, Karesi vd. beylikleri hakimiyetleri altına almışlarsa da gaza konusundaki liderliği Osmanlılara kaptırmışlardır. Aydınoğulları ise İzmir ve Aydın’da kurulan bir sahil beyliği olması hasebiyle meydana getirdikleri donanma sayesinde adaları işgal etmişler, Balkanlara çıkmışlar, Bizans ve İtalyan deniz tüccarları ile anlaşmalar yapmışlardı. Ancak Osmanlılar gibi Balkanlarda tutunamayıp Anadolu’ya geri dönmüşlerdi.10 Zamanın kaynaklarında Tavaifü’l-Müluk adıyla anılan irili-ufaklı daha birçok Türkmen beyliği Osman Gazi’nin gaza sancağının altında birleşerek Osmanlı Devleti’ni oluşturacaklardır. Bu beylikler, aynı ortak tabandan gelip, Oğuz geleneklerine bağlı, öz Türk kültürünü ve Türkçeyi kullanmaktadırlar.
Kayı Boyu ve Osmanlı Ailesi
Osmanlı hanedanının Oğuzların Kayı boyuna mensup olduğunu ilk söyleyen kaynak Yazıcızade Ali’nin Selçukname’sidir. Buna göre Kayı’nın anlamı muhkem, kuvvet demek olup, sembolü şahin, damgası, iki ok ile bir yaylı oktur. Anadolu’da Kayı adlı 58 köy ismine rastlanılmıştır. Bu adlar Osmanlıların Anadolu’daki serüven ve güzergahları konusunda bir ipucu verebilmektedir. Kayıların, Malazgirt zaferinden sonra Artukluların maiyetinde olarak Anadolu’da bulundukları anlaşılmaktadır. Klasik Oğuz göçleri içerisinde doğudan batıya gelmişlerdir.11
Muhtelif yerlere dağılmış olan Kayılar’dan küçük bir kısım önce Ertuğrul’un ve sonra da Osman’ın maiyetinde küçük bir aşiret yeni bir siyasi teşekkülün çekirdeğini teşkil etmekle birlikte tarihi geleneğe göre Alaaddin Keykubad zamanında Ankara’nın batısındaki Karacadağ taraflarına yerleştirilmiştir. 13.yüzyılda Ertuğrul Gazi’nin maiyetindeki Kayıların bu kolu, kardeşi Dündar ile birlikte Söğüt, Domaniç ve Ermeni Beli taraflarını ele geçirmişler ve buraya yerleşmişlerdi.12 Selçuklu Sultanı, Ertuğrul ve maiyetinin Bizans’a karşı bu başarılarından dolayı bölgeyi aşiretine mülk olarak vermiştir. Uçlarda aşiret reisi bulunan Ertuğrul Bey'in 90 yaşını geçtiği halde 1281 yılında öldüğü öne sürülür.13 Kabri Söğüt’tedir. Bu da yörenin yurt tutulduğunu ve Osmanlı İmparatorluğunun çekirdeğinin Söğüt ve dolayları olduğunu göstermektedir.
Osman Gazi
Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi hakkında kaynaklarda net bilgiler yoktur. Geleneksel Osmanlı tarihi anlatımına göre Osman’ın babası ve Osmanlıların atası olarak Süleyman Şah gösterilir.14 Ahmedi, Enveri ve Osman Gazi’ye ait bir sikkede Osman b. Ertuğrul b. Gündüz Alp ibaresi Osman’ın babasının Ertuğrul, Ertuğrul’un babasının da Gündüz Alp olduğu anlaşılmıştır.15
Kendisini gaza ve cihada adamış bulunan bu küçük beyliğin gerçek kurucusu Gazi Osman Bey, diğer beylerin ve Ahi reislerin onayıyla beyliğin başına geçmiştir. Öncelikle Osman’ın kabiliyet ve cengaverliği sebebi ile Ertuğrul’un en küçük oğlu olmasına rağmen beyliğe seçilmesi önemlidir. Osman Gazi Kastamonu beylerine tabi bir boy beyi iken Candaroğulları Bizans’a karşı gaza hareketini gevşek tuttuğu için Osmanlı uçlarının en ileri bölümünde gazaya şiddetle devam etmiş bu suretle bölgedeki gazilerin gerçek lideri durumuna yükselmiştir. Osman Bey, amcası Dündar Bey ile aşiretin reisi olma konusunda anlaşmazlığa düşmüş, fakat temayüller Osman Beyin beyliğinde yoğunlaşınca amcası da bunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Daha sonra yeğeni aleyhinde faaliyete devam edince Dündar Bey katledilmiştir (1298).16 III. Alaaddin Keykubad tarafından bir takım alametlerle birlikte bir beylik fermanının gönderildiğini de öğreniyoruz ki böylece hem cismani hem de dini hakimiyet, velayet usulü ile Selçuklulardan Osmanlılara geçmiş oluyordu.17
Osman Bey, alp, gazi gibi unvanlı birçok silah arkadaşı aşiret reisleriyle uçlarda gazalara devam etmiş, İznik İmparatorluğunun İstanbul’a nakliyle birlikte Bizans’ın Bitinya’daki (İznik, Bilecik, İzmit havalisi) etkisi zayıflamış bu da Osmanlıların fetihlerini hızlandırmıştır. Osman Bey bu faaliyetleri sırasında Ahilerin desteğini arkasına almış, bu arada ünlü ahi reisi Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlenmiştir.18 Rivayetlerde geçen rüya hikayesini Edebali’nin yorumlayıp Osman’a bir devlet müjdelemesi, bir Türkmen şeyhinin ilahi menşeden tebşiratı ile kuruluş hadisesine kutsal bir boyut kazandırılmış oluyordu. Artık Osman Beyi, gaza reisi durumuna geçiyordu. Böylece uç toplumunda siyasi hakimiyetin doğuşunda Türkmen aşiret geleneği ile İslami mistik gelenek birleşmişti.
Osman Gazi, 1287-88 yıllarında kardeşi Sarubatı ve yeğeni Bayhoca ile birlikte İnegöl ve Karacahisar tekfurlarıyla girdiği mücadelede buraları zaptetmişse de bu başarı kardeşi ve yeğeninin hayatına mal olmuştu. Fütuhatına devam eden Osman Gazi’nin Eskişehir ve İnönü’yü aldıktan sonra Harmankaya tekfuru Köse Mihal’le dost olup onun Müslüman olması ve Osmanlı safına geçmesi önemlidir. Bundan sonra Yarhisar, Bilecik ve İnegöl de fethedilmiştir. Osman Gazi uc merkezini Bilecik’e taşımıştır. Osman Bey'in gazileri, daha sonra Bursa Yenişehir yakınlarındaki Köprühisar’ı da alarak İznik’i baskı altında tutmaya başlamıştır. Bu arada Osman Bey, fethettiği yerleri eski Oğuz adeti üzere kardeşlerine ve silah arkadaşlarına dirlik olarak vermiştir.
Osman Gazi’nin İznik’i tehdit etmesi İmparatoru ürkütmüştü. Ordusunun başında İznik kuşatmasını kaldırmaya gelen İmparatorluk ordusunun Osman Gazi’nin baskını sonucu bozguna uğraması, Osman Gazi’yi aşiret reisliğinden karizmatik bir bey durumuna yükseltmiştir. Tarihlere Koyunhisar-Bafeus savaşı olarak geçen bu mücadele (1302).19 Osmanlı Devleti’nin gerçek kuruluş tarihi olarak kabul edilir. Bursa, İznik ve İzmit’in üç koldan kuşatılmasına kapı açan bu savaş, Osmanlıların bölgedeki genişlemesinin başlangıcıydı. Türklerin Anadolu’daki ilk başkentleri olan İznik’in alınması, Osman’ın nihai hedefiydi. Osman’ın İznik kuşatması ve İmparatorun ordusuna karşı kazandığı zafer, sınır boylarında yaşayan Türkmenler arasında büyük bir şöhret ve karizma kazandırmıştı. Artık o, bölgenin meşru lideriydi. Neşri ve ondan sonra kaleme alınan Osmanlı kronikleri Osman’ın beyliğini ve bağımsızlığını bu olayla özdeşleştirirler.20
Osman Gazi döneminde Bizans iç problemleriyle meşgul olduğundan Bitinya şehir ve kaleleri sadece tekfurların savunmasına bırakılmıştı. Bu arada Bitinya’nın en büyük şehri Bursa üç taraftan yolu kesilmiş, İzmit yolu da açılmıştı. Çevredeki kaleler ele geçirilmişti. Bu şehirlerin fethi Osman’ın oğlu Orhan Gazi’ye nasip olacaktır.
1320’den sonra Osman Gazi’yi faaliyette görmüyoruz. Zira bu tarihten itibaren işler oğlu Orhan Beyin elindedir. Osman Bey, Bursa’nın fethinden sonra 1327’de ölmüş olmalıdır.21 1326 tarihli Orhan Bey vakfiyesine göre Osman Gazi, Ahilerin kullandığı lakaplardan Fahreddin unvanını kullanmıştır.22 İlhanlıların umumi valileri, uc beylerini itaate davet etmişse de Osman Beyin buna uyduğuna dair bir belirti yoktur.
İlk zamanlar Söğüt ve Bilecik civarında kurulmuş Osmanlı Beyliğinin diğer Türkmen Beyliklerinden ayrı bir özelliği yoktu. Ancak ilk Osmanlı hükümdarlarının kabiliyet ve savaşçılık meziyetleri, gayrimüslimlerle uzun süren dostane ilişkiler ve istimalet politikası, Bizans’la sınır olması ve Bizans’ın durumu, gaza ve cihat müessesesinin bir ideoloj olarak başlıca hareket noktası olması, önemli sosyal ve dini-tasavvufi teşekküllerin Osmanlı topraklarında rahat faaliyet alanı bulması ve Osmanlı hükümdarlarının bunları himaye politikaları, stratejik konum vs. sebepler, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda ve gelişmesinde etkili olan faktörlerdir. Anadolu’da ortaya çıkan Türkmen beyliklerinin temsilcisi olarak Oğuz Han'ın torunlarından en asili sayılan Kayı boyuna mensup Osmanlılar, yüzyıllarca Türk-İslam medeniyetini dünyaya yaymışlardır.
Dipnotlar
[1] Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ankara 1972, s. 67. [2] Bkz. A. Yaşar Ocak, Babailer İsyanı Aleviliğin Tarihsel Altyapısı, dergah yay., İst. 1996, s. 98. [3] Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, 1969, Ankara 1970, s. 1-147; Abdülkadir Yuvalı, “Anadolu’nun Türkleşmesi ve Moğollar”, TDA, S. 38, 1985, 90-91. [4]Aşıkpaşazade Tarihi, Ali Beg neşri, İstanbul 1332, s. 204-205. [5] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan neşr., İst. 1971, s. 570; Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, SAD I, 1969, TTK 1970, s.50. [6] Osman Turan,Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 644-45. [7] N.Gregoras’tan naklen O.Turan, a.g.e, s. 57, 58, 85; Paul Wittek, Menteşe Beyliği, trc. O.Ş.Gökyay, TTK Basımevi, Ank.1944, s.16, 26. [8]Ömeri, Mesalikü’l-Ebsar’dan naklen Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, TTK Basımevi, Ankara 1991, s. 183-203. [9]Paul Wittek, Osmanlı İmp.nun Doğuşu,trc. Fahriye Arık, Ank. 1944, 47. [10] Fuat Köprülü, Osm. İmp.nun Kuruluşu, s. 79; V.Gordlevskiy, Anadolu Selçuklu Devleti, Azer Yaran, Onur Yay., Ank. 1988, s. 272; Cl. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Y. Moran, E yay., İst. 1994, s. 296. [11] İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK Basımevi Ankara 1988, C. I, s. 101-102; Köprülü, a.g.e., 124; F. Sümer, “Osmanlı Devrinde Anadolu’da Kayılar”, Belleten, C. XII, S. 47, 1948, s. 575; Köprülü, “Osm. İmp.nun Etnik Menşei Meseleleri”, Belleten, VII/28, 1943, 219. [12] Köprülü, Kuruluş, s. 128; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 98; Sümer, “Osmanlı Devrinde Kayılar”, 588. [13]Neşri Tarihi, C.I, s. 44; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 103. [14]Aşıkpaşazade Tarihi, Ali Bey neşri, İst. 1332, s. 2-5; Neşri Tarihi, haz. M.A.Köymen, C.I, Ankara 1983, s. 35. [15] Bkz. Selahattin Döğüş, Osmanlı Devleti’nin Doğuşunda Sosyal Kuruluşlar, Basılmamış Doktora Tezi, Erciyes Ün. Sosyal Bilimler Ens. Kayseri 1999, s. 56. [16]Neşri Tarihinde, Osman Beyin, amcası Dündar’ı bizzat okla öldürdüğü kaydedilir. C. I, s. 51. [17] S. Döğüş, a.g.e., s. 57. [18]Aşıkpaşazade, s. 6; Neşri, I, s. 46. [19]Uzunçarşılı, a.g.e., 109; Halil İnalcık, “Osman Gazi’nin İznik Kuşatması ve Bafeus Muharebesi”, Osmanlı Beyliği (1300-1389), ed. E. Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt yay., İst. 1997, 99. [20]Neşri Tarihi, I, s. 60; Kemalpaşazade ise Tevarih-i Al-i Osman, I. Defter, haz. Şerafettin Turan, TTK Basımevi 1991, s. 102) adlı eserinde bu zaferden sonra Osman Beyin Konya Selçuklu Sultanlığının ya da Konstantinapoliskayzerinin halefi olarak saltanata geçtiğini belirtir. [21]Aşıkpaşazade, Osman Beyin ölümünü 1327 olarak verir. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 112; M.T. Gökbilgin, “Osman I”, MEB İA, C.9, 442. [22]“Orhan Beyin Vakfiyesi”, TOEM, Onaltıncı Sene, No: 13, 1926, 285-301.
Kaynakçalar
Aşıkpaşazade, Aşıkpaşazade Tarihi (Tevarih-i Al-i Osman), Ali Beg neşri, İstanbul 1332. Cahen,Cl.,Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Y. Moran, E yay., İst. 1994. Gordlevskiy, V., Anadolu Selçuklu Devleti, Azer Yaran, Onur Yay., Ank. 1988. Döğüş, Selahattin, Osmanlı Devleti’nin Doğuşunda Sosyal Kuruluşlar, Erciyes Ün. Sos. Bilimler Ens. Kayseri 1999. Gökbilgin, M. Tayyip, “Osman I”, MEB İA, C. 9. Gökbilgin, M.Tayip,“Orhan Beyin Vakfiyesi”, TOEM, Onaltıncı Sene, No: 13, 1926. İnalcık, Halil, “Osman Gazi’nin İznik Kuşatması ve Bafeus Muharebesi”, Osmanlı Beyliği (1300-1389), ed. E. Zachariadou, Tarih Vakfı Yurt yay., İstanbul 1997. Kemalpaşazade, Tevarih-i Al-i Osman, I. Defter, haz. Şerafettin Turan, TTK Basımevi 1991. Köprülü, Fuat, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ankara 1972. Köprülü, Fuat, “Osm. İmparatorluğu’nun Etnik Menşei Meseleleri”, Belleten, VII/28, 1943. Neşri, Mehmet, Neşri Tarihi, C. I, haz. M.A.Köymen, Ankara 1983. Ocak, A. Yaşar, Babailer İsyanı Aleviliğin Tarihsel Altyapısı, dergah yay., İst. 1996. Sümer, Faruk, “Osmanlı Devrinde Anadolu’da Kayılar”, Belleten, C. XII, S. 47, 1948. Sümer, Faruk, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, 1969, Ankara 1970. Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Turan Neşriyat, İstanbul 1971. Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi, C. I, TTK Basımevi Ankara 1988. Wittek, Paul, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu,trc. Fahriye Arık, Ankara 1944. Wittek, Paul, Menteşe Beyliği, trc. O.Ş.Gökyay, TTK Basımevi, Ankara1944. Yuvalı, Abdülkadir, “Anadolu’nun Türkleşmesi ve Moğollar”, TDA, S. 38, 1985. Yücel, Yaşar, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, TTK Basımevi, Ankara 1991.
Comments