Nizam-ı Cedid: Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu
Osmanlı Devleti altı asrı aşan siyasi ömrüyle dünyanın gördüğü en büyük imparatorluklardan biri olmuştur. Modern öncesi devlet ve toplum yapılanmalarının en mükemmelini oluşturan Osmanlıların kuruluşundan itibaren en çok önem verdikleri konulardan birisi askeri yapılanmadır. Nitekim güçlü bir devletin temellerinin sağlam bir ordu sistemi ile oluşacağını düşünen Osmanlı devlet adamları daha kuruluş yıllarından itibaren oluşturdukları askeri yapılanmayı uzun yıllar sürdürmüşlerdir. Ancak zaman içerisinde tüm kurumlarda yaşanan zorunlu revizyon askeri yapılanmalarda da kendini hissettirmiş ve klasik sistemden farklı modeller benimsenmiştir. Çalışmada Osmanlı Batılılaşmasının simgelerinden biri olarak gösterilen Asâkir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu’nun kuruluş süreci ve genel özellikleri üzerinde durulmuştur.
Kuruluş yıllarında düzenli askeri birliklerden yoksun olan Osmanlı Devleti gerektiğinde gazilerden oluşan ve tamamı atlı olan aşiret kuvvetlerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan gönüllü birliklerden meydana geliyordu. İlk fetihleri yapan bu uç kuvvetleri aynı zamanda fethedilen yerlerin Türkleşmesinde ve bu bölgelerde Osmanlı hâkimiyetinin sağlanmasında da etkili olmuşlardır. Ancak zaman içerisinde yapılan fetihlerde düzenli orduların eksikliği anlaşılmış ve daimi birliklere ihtiyaç artmıştır. Ve bu ihtiyacın sonucu olarak Osmanlı’da ilk düzenli birlikler Orhan Gazi zamanında Bursa’nın fethinden sonra kurulmuştur. Bu çerçevede Bursa kadısı Çandarlı Kara Halil’in teklifiyle yaya ve müsellem (atlı) askeri birlikler oluşturulmuştur. XV. yüzyıl ortalarına kadar fiilen askeri hizmette kullanılan bu yaya ve atlılar, devletin Rumeli tarafından genişlemesi ve buna paralel olarak artan asker ihtiyacı ile birlikte oluşturulan kapıkulu ocaklarından sonra geri hizmet kıtası olarak kullanılmışlardır.
Zamanla Osmanlı Devleti’nin temel askeri sistemi haline gelen ve doğrudan merkeze bağlı ve devletten maaş alan bu kapıkulu askerleri, acemi ocağı, yeniçeri ocağı, top arabacıları ocağı, topçu ocağı, humbaracılar, lağımcılar, cebeciler ve sakalar gibi temel askeri sınıflardan meydana gelmektedir. Bunun yanında, Osmanlı askeri teşkilatı içerisinde tımarlı sipahilerin olduğu eyalet askerleri ile deniz gücünü oluşturan donanma gibi temel askeri sınıflardan oluşmaktadır.
Askeri Birliklerde Yaşanan Bozulmalar
Osmanlı Devleti’nde zaman içerisinde devletin önemli kurumlarında meydana gelen bozulmalar, askeri sisteme de yansımış ve özellikle imparatorluğun genişlemesinde büyük rol oynamış olan Yeniçeri Ocağı’nda XVI. yüzyıldan itibaren önemli bozulmalar yaşanmıştır. Tek bir nedene bağlı olmayan bozulmalarda en temel faktör devlet ve toplum yaşantısında yaşanan değişimlerdir. Nitekim klasik Osmanlı düzeninden kopmaların yaşandığı bu dönemde, bir diğer önemli faktör rakip saydığımız Batı devletlerinde yaşanan bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmelerdir. Tüm bu değişimler Osmanlı askeri sisteminde bir takım değişimleri beraberinde getirmiş ve ocağa daha fazla asker alınmasına neden olmuştur. Bu durum ocağın işleyişini değiştirmiş ve zamanla işleri askerlik olan yeniçeriler, farklı mesleklerde çalışmaya ve evlenmeleri yasak olduğu halde evlenerek aile hayatı geçirmeye başlamışlardır. Böylece talimsiz, başıboş kimselerin ocağa gelmeleriyle bu askeri teşkilât, doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indirilen veya çıkaran bir kuvvet haline gelmiştir. Bu bozulmayı gören padişah ve devlet adamları bozulmayı düzeltmek için çeşitli tedbirler almak istemişseler de yeniçeriler kendilerini ıslaha çalışan padişah ve devlet adamlarını ortadan kaldırmışlardır. Bunun sonucunda yeniçeri ocağı bozulmayı düzelterek sistemi modernize etmeye çalışan padişah ve devlet adamlarına karşı muhalefet eden ve onlarla zaman zaman silahlı mücadeleye girişen bir fitne yuvası haline dönüşmüştür.
Askeri Birimler Üzerine Yapılan Reformlar
XVII. ve XVIII. yüzyıllarda artan yeniçeri isyanları sonucunda ocağın ıslahı mümkün olmamış ve XIX. yüzyıla gelindiğinde devletin bütün kurum ve kuruluşlarında açıkça görülen çöküntü ve dönemin gereksinimlerini cevap vermeme olgusu, imparatorlukta çağın gereklerine uygun yeni bir yapılanmayı zorunlu hale getirmiştir. Özellikle devletin iç ve dış güvenliğini korumakla yükümlü olan ve ülke yönetiminde etkin bir rol alan yeniçeri ocağı fonksiyonunu yitirmiş ve gelişme dönemindeki etkinliği kalmamıştır. Geleneksel bir anlayışla varlığını sürdüren bu kuruluşu düzenlemeye yönelik gerçek anlamda ilk ıslahat girişimi XVIII yüzyıl sonlarında III. Selim tarafından yapılmıştır. III. Selim, Osmanlı ordusunda çağa uygun bir yapılanma için Batı tarzında “ Nizam-ı Cedid ” isimli yeni bir askeri birlik kurmuştur. Ancak son dönemlerde yapılan her yeniliğin önüne birtakım engeller çıkmakta ve yenilikler yarım kalmaktadır. III. Selim’in modern anlamda büyük ümitlerle kurduğu bu ordu da iç ve dış tahrikler sonucunda 1808 yılında çıkan Kabakçı Mustafa isyanı ile bizzat kurucusu tarafından kaldırılmıştır.
Vakay-i Hayriye: Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması
III. Selim’den sonra tahta geçen II. Mahmut’un sadrazamlığını yapan Alemdar Mustafa Paşa’nın askeri alanda yaptığı ıslahatlar sonucunda ise Sekban-ı Cedid isimli yeni bir ordu kurulmuştur. Fakat yeniçerilerin Alemdar’ı öldürmesi ile Sekban-ı Cedid ordusu da kısa sürede kaldırılmıştır.
II. Mahmut Nizamı Cedid ve onun yeniden ihyası gibi olan Sekban-ı Cedid denemelerinden sonra bir süre askeri ıslahat girişimlerine ara verilmiştir. Ancak 1826 yılına gelindiğinde II. Mahmut tarafından Eşkinci Ocağı denilen yeni bir askeri sınıf kurulmuştur. Bu askeri sınıfın kuruluşunun temel sebebi, son dönemlerde yaşanan siyasi gelişmeler ve Osmanlı ordusunun Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın düzenli askerleri karşısındaki başarısızlığı ile modern orduya olan ihtiyacın artmasıdır. Bu yeni ordunun eğitime başlamasından üç gün sonra 15 Haziran 1826 tarihinde ayaklanan yeniçerilerin bu son isyanı olmuş ve Eşkinci Ocağı ile birlikte artık düzeltilemeyeceği anlaşılan Yeniçeri Ocağı da kaldırılmıştır. Osmanlı tarihinde “Vakay-i Hayriye” olarak anılan bu olayın ardından Batı tarzında yeni bir ordu olan “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Ordusu” kurulmuştur.
Batı Tarzında Yeni Bir Ordu: Asâkir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu
Sultan II. Mahmut XVI. yüzyıl sonlarında bozulmaya başlayan XVII. ve XVIII. yüzyıllarda artık disiplin ve düzenin kalmadığı ve bir isyan yuvası haline gelen Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırmak için uzunca bir zaman bekledikten sonra ocağı içerden de ele geçirmek amacıyla sürekli kendi fikrindeki adamları getirmiş ve 1826 yılında yüzyıllardır devletin merkezi kuvvetlerinin en önemlisi olan Yeniçeri Ocağı’nı lağvederek yeni bir ordu teşkil etmiştir. Hz. Peygamber’in ismine izafeten kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Ordusu Yeniçeri Ocağı’nın yerini almıştır. Bu yeni ordunun kurulmasından sonra yeniçerilerle ilgili her türlü isim unvan ve işaretler kaldırılarak Ağa Kapısı’nın adı Serasker Kapısı olarak değiştirilmiş ve başına da Ağa Hüseyin Paşa getirilmiştir. Ordunun askeri ihtiyacı 15-30 yaşları arasındaki askerlerden seçilmiş ve daha küçük olanlar için şehzade başındaki Acemi Ocağı Kışlası talimhane yapılmıştır. Gerek İstanbul’dan ve gerekse taşradan gelerek kaydolan gönüllü askerlerle kısa sürede gelişip büyüyen Mansure ordusu için III. Selim zamanında yapılan Üsküdar ve Levend’deki kışlalara yenileri ilave edilmiştir. 12 bin kişilik ilk Asâkir-i Masûre ordusu “Tertib” adı altında 1500’er kişilik 8 tabura ayrılmış ve her tabur bir binbaşının emrine verilmiştir. Sekiz bin başının üstünde ise bir binbaşı vardır. Bunun dışında her taburda değişik isimlerde zabitler ve daha alt düzeyde ve rütbede kumandanlar bulunmaktadır. Yeni ordunun en büyük kumandanı ise Serasker denilen zabitlerdir. Yeni ordunun Seraskerlik’ten sonra gelen en yetkili makamı Asâkir-i Mansûre Nezareti olup, Nazır’ın başlıca görevleri, teşkilâtın maaş vb. teknik işlerini yerine getirmektir. Ordunun bölük, tabur, alay gibi askeri birlik adları Nizam-ı Cedid ile aynıdır. Mansûre askerlerini eğitmek için her birinde Kuran-ı Kerim ve ilmihal dersleri verilecek, neferlerin beş vakit namazı cemaatle kılacakları bir iman tayin edilerek, gerekirse mesleki eğitimleri için Avrupa’dan uzmanlar getirildi. Ordudaki terfiler çalışkanlığa göre olacak ve yeni bir nefer kabiliyeti ve gayreti sayesinde en yüksek rütbeye kadar yükselebilecekti.
Tamamı maaşlı olan ve maaşlarını aydan aya alan yeni ordunun giderlerini karşılamak için yeni gelir kaynakları oluşturuldu. Bu çerçevede Mansûre Hazinesi adıyla yeni bir hazine kurulmuş ve devlet hazinesine yük olmaktan kaçınılmıştır. Yeni hazinenin başlıca gelir kaynakları, cizyeye % 30 oranında bir zam yapılarak sağlanan cizye hasılâtı, Darphane-i Amire tarafından zapt ve idare edilmekte olan çeşitli mukataaların geliri ve Ceyb-i Hümâyûn Hazinesi’nce zapt olunan emlâk-ı hümâyûn hasılâtı ile kapu harcı ve boğça bahalardan sağlanan hasılât, penbe resmi ve ağnam gelirleri askeri masrafa tahsis edilmiştir.
Mansûre ordusu kıyafet olarak ise, özel bir üniforma ile başlık olarak da önce şubara, daha sonraları ise fes giymişlerdir. Yeni ordu 1831’de iki bölüme ayrılarak Üsküdar’dakilere Mansûre, İstanbul’daki alaylara Hassa denilmiş ve her birinin başına da bir ferik tayin edilmiştir. Ordunun subay ihtiyacı ise, önceleri Mühendishane‘den karşılanmış, ancak 1834’de Harbiye Mektebi açılmış, ayrıca Avrupa’ya talebe gönderilmiştir.
Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye ordusu yeni ve acele bir kuruluş olduğundan 1829’da Rus ordusuna 1831-1833’de Mısır askerlerine karşı yapılan savaşlarda bekleneni tam olarak verememiştir. Buna rağmen, düzenli Rus ve Mısır kuvvetlerine karşı iki yıl gibi uzun bir süre karşı koyarak yeniçerilerin son zamanlarına göre üstünlüklerini ortaya koymuşlardır. Bu arada yeni ordunu desteklenmesi ve ülkenin daha iyi savunulabilmesi için 1834 yılında Redif-i Asâkir-i Mansûre adıyla yedek bir ordu kurulmaya başlamıştır. Bu birliklerin oluşturulmasından sonra ‘‘Asâkir-i Mansûre’’ ifadesinin yerine ‘‘Asâkir-i Nizamiyye’’ almış ve uzun yıllar bu ismi kullanılmıştır. Bugün hala varlığını koruyan nizamiye kelimesi kışla girişleri olarak bilinmektedir.
Tanzimat‘a kadar bu şekilde devam eden seraskerlik makamı Tanzimat‘dan sonra önemi artan bir kurum haline gelerek sadaretten sonra ikinci sırayı almış ve hatta Sultan Abdülaziz devrinde birkaç defa Sadaretle birleştirilmiştir. 1843’te muvazzaflık süresi beş, rediflik süresi yedi yıla indirilmiş ve yine mevcut birlikler Hassa, Dersaadet, Rumeli, Anadolu ve Arabistan orduları olarak beş orduya ayrılmıştır.1847’de askere almada kura usulü kabul edilmiş ve 1908 yılında ise Harbiye Nazırlığı Seraskerlik’ in yerini almıştır.
Piyade sınıfı bu şekilde düzenlenirken düzenleri bozulan ve sayıları iyice azalan Kapıkulu süvarileri de lağvedilerek hazırlanan yeni bir kanunla yeni süvari alayları kurulmuştur. Önce İstanbul’da oluşturulan birlikler için, bugün Kuleli Lisesi olarak kullanılan binanın yerinde bir süvari kışlası yapılmış olup, sonraları İstanbul dışında da süvari alayları oluşturulmuştur.
Sonuç olarak, Osmanlı çağdaşlaşma sürecinde Osmanlı ordusunda yapılan askeri yenilikler savaş taktikleri, asker alma ve eğitim-öğretim işlerinin yeniden düzenlenmesinden meydana gelmektedir. Bu süreç içerisinde modern silah ve donanıma geçilecek ordunun en önemli eksikleri büyük ölçüde giderilmiştir. Bu politikalar dâhilinde, 1826 yılına kadar varlığını sürdürmüş olan Yeniçeri Ocağı zamanla askeri hizmetlerini yerine getiremeyen, askeri teknik ve taktik gelişmelerden uzak, yenileşmeye kapalı ve bu sebeple sık sık isyan çıkartarak yenileşme çabalarını yarıda bıraktığı için, II. Mahmut ve dönemin idarecileri tarafından kaldırılarak, yerine çağa uygun bir ordu olan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Ordusu kurulmuştur.
Yapılan bu düzenleme ve uygulamalardan sonra Osmanlı ordusu dış görünüşü ve yapılanmasıyla çağdaş bir görünüm kazanmış olmakla birlikte umulan başarıları gösterememiş ve her alanda yaşanan sıkıntılar orduya da yansımıştır. Ancak bütün bu olumsuzluk ve eksiklere rağmen çağdaşlaşma süresince önemli bir yer tutan askerlik alanındaki düzenlemelerle ordumuz, ülkesini iç ve dış düşmanlara karşı mücadele edecek siyasi iktidarı ellerinde tutanların başarısızlıkları ve engellemeleriyle karşılaştıkça müdahale ederek yönetim değişiklerinde etkili olmuştur.
KAYNAKLAR
ÇABUK, Vahid , Osmanlı Teşkilât ve Siyaset Kültürü, İstanbul 1996.
ÇADIRCI, Musa, “Yenileşme Süresinde Osmanlı Ordusu”, Türkler, C. 10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 567-583.
GÖKBİLGİN, Tayyib, “Nizam-ı Cedid”, İA, IX, İstanbul 1970, s. 309-322.
HALAÇOĞLU, Yusuf, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilâtı ve Sosyal Yapı, TTK. Yayınları, Ankara 1998.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C. V, Ankara 1994.
LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK. Yayınları, Ankara 1984.
ÖZCAN, Abdülkadir, “ Osmanlı Devleti’nin Askeri Yapısı” , Türkler, C. 10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 436-452.
________________, “ Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye”, DİA, C. 3, İstanbul 1991, s. 245-256.
SHOW, Stanford, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Geleneksel Reformdan Modern Reforma Geçiş; Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut Dönemleri”, Türkler, C 12, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 589-607.
TERZİ, Arzu Tozduman, “ Osmanlı Hazineleri”, Türkler, C. 10, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002,S.893-903.
YARAMIŞ, Ahmet, “Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılması Ve Yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye’nin Kurulması”, Türkler, C.12, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, S.734-756.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devlet Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, C. I, TTK. Yayınları, Ankara 1988.
Comments