Malazgirt Fatihi: Sultan Alp Arslan
es-Sultanü’l-azam Adudü’d-devle Ebu’ş-şücâ Alp Arslan Muhammed b. Davûd Çağrı Bey b. Mikâil b. Selçuk. Ebu’l-Feth, Büyük Selçuklular coğrafyasının tamamına hükmeden ilk hükümdar, Malazgirt Savaşı’nı kazanan, Doğu Roma İmparatorluğu’na büyük darbe indiren ve imparatoru esir eden eşsiz komutan Sultan Alp Arslan.
Arslan Yabgu b. Selçuk Bey’in Karahanlı Hükümdarı Yusuf Kadır Han ve Gazneli Sultanı Mahmud’un gerçekleştirdiği bir görüşmede alınan kararlar neticesinde esir edilerek hapsedilmesi (1025), Selçuk Bey’in torunları Tuğrul ve Çağrı Bey’i (Mikail’in oğulları) ailenin yeni liderleri durumuna getirdi. Bu durum Gazneli Mahmud ile Buhara Hâkimi Karahanlı Ali Tegin’in, iki kardeşi kontrol altına alma isteğine neden oldu. İlk aşamada siyasi tedbirlere başvuran Ali Tegin, daha sonra gerçekleştirdiği bir baskınla başta Yusuf Yınal b. Selçuk olmak üzere pek çok Selçuklu liderini öldürdü. Zor durumda kalan Selçuklular, savaşmak veya bölgeden ayrılmak arasında seçim yapmayı düşündükleri sırada Çağrı Bey’in bir oğlu dünyaya geldi (1029). Çocuğun doğumunu uğur sayarak savaşmaya karar veren Selçuklular, büyük bir zafer elde ettiler. Alp Arslan Muhammed adı verilen bu çocuk, daha sonra Büyük Selçuklular Devleti’nin ikinci hükümdarı olacaktı.
Dandanakan Savaşı (1040)’dan sonra Selçuklular’ın Merv’de topladığı kurultaydan bağımsızlık kararı ile ülke topraklarının hanedan üyeleri arasında paylaştırılması kararı çıktı. Bu paylaşıma ele geçirilmesi düşünülen bölgeler de dâhil edildi. Alp Arslan’ın babası Çağrı Bey’in hâkimiyet bölgesi, Merv merkezli Horasan’ın doğu kesimi oldu. Alp Arslan, Çağrı Bey’in tespit edebildiğimiz altı oğlundan biridir. Merv kurultayında en büyük ağabeyi olan Kavurd’a Kirman hâkimiyetinin verilmesi ve Çağrı Bey’in diğer oğlu Yakuti’nin Tuğrul Bey’in hizmetine alınması, o sıralarda nispeten daha küçük yaşta olan Alp Arslan’ın babasının yanında kalmasını sağladı.
Çağrı Bey’in hâkimiyet bölgesi olan Horasan’daki en büyük başarısı, Karahanlılar ve özellikle Gazneliler’in Selçuklular aleyhinde ilerlemesini engellemek oldu. Bu sayede Tuğrul Bey, doğudan gelebilecek tehditlerle ilgili olarak endişe duymadan batıya ilerleyebilecekti. Bu sürecin en büyük destekçisi, Çağrı Bey ile birlikte zamanla Alp Arslan olacaktır. Gazneli Sultanı Mevdud’un Belh’e saldırması, o sırada hasta olan Çağrı Bey’in karşılık vermesine imkân tanımamış, onun adına bu görevi henüz 13-14 yaşlarında bulunan oğlu Alp Arslan üstlenmişti. Bu zorunlu görev neticesinde kazanılan ilk büyük başarı, Alp Arslan’a kendi idari bölgesini yönetme şansını verdi. Nitekim Çağrı Bey, Belh, Toharistan, Vahş, Velvalic ve Kubadyan’ın idaresini ona bıraktı (1043). Böylece Alp Arslan askeri eğitimi yanında idari anlamda da bir eğitime tabi tutulacaktı. Muhtemelen bu sıralarda daha sonra vezirliğini de üstlenecek olan Nizamülmülk, Çağrı Bey tarafından onun eğitimiyle vazifelendirildi.
Çağrı Bey ve oğlu Alp Arslan ilk olarak Gazneliler’in elindeki Tırmiz şehrini ele geçirdiler. Gazneli Mevdud’un Karahanlı Arslan Han ve Büveyhîler’den Isfahan Hâkimi Ebu Kalicar ile bir ittifak yaparak harekete geçmesi, Alp Arslan’ı bir kez daha orduya komuta etmeye mecbur bıraktı. Ancak Mevdud hastalanarak kısa süre sonra öldü (1049), Ebu Kalicar ise Horasan’a gitmek için girdiği çölde ordusunun büyük bir kısmını kaybetti. Tek başına kalan Arslan Han, Çağrı Bey’in hâkimiyetindeki Tırmiz’i tahrip etti. Onu engelleyen ise yine Alp Arslan olacaktı. Oğlunun kazandığı bu galibiyetten sonra Çağrı Bey, Karahanlılar’ın Selçuklu topraklarına saldırmaması koşuluyla Arslan Han ile barış imzaladı. Böylece Alp Arslan’ın savaş meydanında kazanmış olduğu zafer, babası Çağrı Bey tarafından diplomatik bir başarıya çevrilmiş oluyordu.
Bununla birlikte Gazneliler ile yapılan mücadeleler sürüp gitti. Özellikle Mevdud’dan sonra hükümdar olan Sultan Abdürreşid döneminde Gazneliler belli ölçüde ilerleme kaydettiler. Ancak Gazneliler Devleti’nde meydana gelen iç karışıklıklar neticesinde Abdürreşid öldürülerek yerine Ferruhzad geçirildi ve bu durum o zamana kadar daha ziyade savunmada kalan Çağrı Bey’in harekete geçmesine neden oldu. Bununla birlikte olaylar Çağrı Bey’in düşündüğü gibi gerçekleşmeyerek ağır bir yenilgi alındı. Bu sefer Ferruhzad karşı saldırıya geçti. Gazneliler’in durdurulamaması üzerine Alp Arslan bir kez daha devreye girdi. Son ve kesin galibiyeti alan da o oldu. Gazneliler’in Horasan’ı geri alma hususunda artan umutlarına büyük darbe indiren bu galibiyet, iki tarafı anlaşmaya sevk etti. Böylece Karahanlılar’dan sonra Gaznelilerle de barış imzalayan Çağrı Bey, kısa süre sonra vefat etti (1059).
Çağrı Bey vefat etmeden kısa süre önce kardeşi Tuğrul Bey, isyan eden İbrahim Yınal’a karşı kendisinden yardım istemişti. Tuğrul Bey, tahtını kaybetmenin eşiğine geldiği bu isyandan, Çağrı Bey’in üç oğlu Alp Arslan, Kavurd ve Yakuti’nin vermiş olduğu destek sayesinde kurtulabildi. Öyle ki, İbrahim Yınal’ı savaştan sonra yakalayarak amcasına teslim eden kişi Alp Arslan’dı (1059). Amcasının tahtını kurtarmasına yardım eden Alp Arslan, aslında böylece kendi tahtını da kurtarmış oluyordu.
Çağrı Bey’in ölümünden sonra babasının hâkimiyet bölgesini Alp Arslan idare etti. Bu süreçte amcası Tuğrul Bey’e bağlılık göstererek onun adına hutbe okuttu. Tuğrul Bey’in 1063 tarihindeki ölümüyle birlikte uzun zamandır kendisini Büyük Selçuklu tahtı için yetiştiren Alp Arslan da harekete geçti. Bununla birlikte taht için kendisinden başka iki aday daha bulunuyordu. Biri Tuğrul Bey’in kendisine veliaht tayin ettiği Çağrı Bey’in diğer oğlu (anneleri farklı olan) Süleyman’dı. Ama Alp Arslan için asıl tehlike, Tuğrul Bey öldüğü sırada zaten isyan halinde bulunan Kutalmış b. Arslan Yabgu b. Selçuk idi. İlk fırsatta Süleyman’ın durumu daha iyi görünüyordu. Nitekim veliahttı ve buna istinaden Vezir Amidülmülk tarafından başkent Rey’de tahta çıkartılarak adına hutbe okunmuştu. Damgan yakınlarındaki müstahkem bir kale olan Girdkuh’ta isyan halinde olan Kutalmış, harekete geçerek Tuğrul Bey zamanında küstürülmüş olan Türkmenler’i kendi tarafına çekmeyi başardı. Ardından da Rey’e gelerek şehri kuşatmaya başladı. Onu geri püskürtemeyen ve Süleyman ile devam edemeyeceğini anlayan Vezir Amidülmülk, Alp Arslan’dan yana bir tavır takınarak ona haber gönderip bağlılık bildirdi. Alp Arslan’ın ilerlemekte olduğunu haber alan Kutalmış, muhtemel bir yenilgi sonrasında tekrar sığınabilmek düşüncesiyle Girdkuh’a yakın bir yerde savaşmak istedi. Neticede iki taraf Damgan ile Abdullahabad arasındaki Vadii el-Milh (Dih-i Nemek)’te karşı karşıya geldi. Savaşı kazanan Alp Arslan oldu, Kutalmış ise bir rivayete göre atından düşerek, diğerine göre sığınmış olduğu yerde muhtemelen almış olduğu yaralar neticesinde vefat etti. Süleyman ise tahtı bırakarak Şiraz’a kaçtı. Rakipsiz kalan Alp Arslan, başkent Rey’e gelerek Büyük Selçuklular tahtına oturdu (Aralık 1063).
Sultan Alp Arslan, Rey’de gerekli düzenlemeleri yaptıktan ve uzun yıllardır yanında bulunan Nizamülmülk’ü vezirlik görevine atadıktan sonra ilk seferini gerçekleştirmek üzere hazırlıklara başladı. İlk hedef daha ziyade Ermeni ve Gürcüler’in hâkim olduğu, Tuğrul Bey zamanında tam manasıyla kontrol altına alınamayan Kafkasya idi. Sefer sırasında hizmetine giren ve onu Anadolu’ya yönlendirmek isteyen Tuğtegin adlı Türkmen beyinin isteği kabul görmemişti. Neticede Anadolu’daki faaliyetler için her şeyden önce Kafkaslar’ın kontrol alınması gerekiyordu. Seferin başında ordu ikiye ayrılarak hareket edildi. Melikşah’ın komuta ettiği ordu pek çok başarılı faaliyetlerde bulunarak pek çok önemli kale ele geçirildi. Ama seferin en başarılı neticesi Ortaçağ Hristiyan dünyasının en önemli merkezlerinden biri olan Bagrat Ermeni Krallığı’nın başkenti olan Ani’nin ele geçirilmesi oldu (16 Ağustos 1064). Bu büyük başarı İslam dünyasında da sevinç yaratmış, hatta Abbasi Halifesi el-Kaim Biemrillah, Sultan Alp Arslan’a Ebu’l-Feth (Fethin Babası) lakabını vermişti. Böylece Alp Arslan, Büyük Selçuklu sultanı olarak ilk önemli başarısını elde etmiş oluyordu.
Yaklaşık dokuz yıl tahtta kalan Sultan Alp Arslan için en fazla sorun çıkartan kişi, ağabeyi Kavurd idi. Kavurd, Dandanakan Savaşı’ndan sonra Merv’de toplanmış olan kurultayda alınan kararla Kirman hâkimi olarak belirlendi. Harekete geçen Kavurd da 1048 tarihi itibariyle Kirman’da bir hâkimiyet tesis etti. Tuğrul Bey’in ölümüyle birlikte taht için harekete geçmişse de Alp Arslan’ın başarısı sonrasında itaat bildirdi. Ancak bildirilen bu itaat onun için bir zorunluluktu. Nitekim tahtı ele geçirebilecek güçte olmadığının kendisi de farkındaydı. Bununla birlikte hemen her fırsatta Fars’a doğru genişleme politikası takip etti. Sultan Alp Arslan ise izni ve bilgisi dışında gerçekleştirilen bu faaliyetleri isyan olarak algılayarak Kafkasya seferinden sonra Kirman’a yöneldi. Bu sırada Fars Hâkimi Fazluye de kendisine tabi oldu. Sultan Alp Arslan’ın Fazlûye lehine tavır alması Kavurd’un bağlılık bildirmesi ile sonuçlandı (1065). Ancak 1067 ve 1069 tarihinde olmak üzere iki kez daha isyan edecekti. İlk isyanda sığındığı kalede kuşatılan Kavurd af dilemiş, Sultan Alp Arslan da bu isteği kabul etmişti. İkinci isyanında ise Alp Arslan’ın ordusundaki bazı askerlerle anlaşan Kavurd, bu sayede kardeşini iki kuvvet arasında bırakmayı planladıı. Sultan Alp Arslan, son anda bu plandan haberdar oldu ve ordusunda kimlerin Kavurd ile ittifak ettiğinden emin olamadığı için Isfahan’a çekilmek zorunda kaldı. Kavurd’un herhangi bir saldırısını engellemek düşüncesiyle oğlu Melikşah’ı da Berdsir önlerinde bırakdı. Böylece Kavurd, bir kez daha cezalandırılmaktan kurtuldu.
Sultan Alp Arslan’ı selefi Tuğrul Bey’den ayıran en büyük özellik, devleti tek bir yönetim altında birleştirmesiydi. Bu da bütün coğrafyayı tek başına kontrol etmesi anlamına geliyordu. Diğer bir ifadeyle ilk seferini batıya, ikinci seferini nispeten güneye, üçüncü seferini ise kuzeye gerçekleştirmek zorunda kaldı. Kafkasya seferinden sonra Kavurd üzerine yürüyen Sultan Alp Arslan, meseleyi çözüme kavuşturduktan sonra Merv’e gelmiş ve burada oğlu Melikşah’ı Karahanlı prenseslerinden Celaliye Terken ile evlendirdi. Daha sonra da kuzeye yönelerek Hazar’ın kuzeyinden gelen ticaret kervanlarına saldıran Kıpçaklar ve Gayrimüslim Türkler’i kontrol altına aldı. Buradan Cend’e geçen Alp Arslan, büyük dedesi Selçuk Bey’in mezarını ziyaret ettikten sonra tekrar Merv’e döndü (Mayıs 1066). Ardından Nişabur yakınlarındaki Radgan’a geçen sultan, tertip ettirdiği bir törenle oğlu Melikşah’ı veliahdı ilan etmiş (Temmuz 1066), ancak yukarıda da bahsetmiş olduğumuz üzere Kavurd’un isyanını haber aldığında Kirman’a gitmek zorunda kalmıştı.
Sultan Alp Arslan döneminde Kafkaslar’a ayrı bir önem veriliyordu. Yukarıda da belirttiğimiz üzere sultan ilk seferini buraya yaptı. Çünkü Kafkaslar, Anadolu’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek olan faaliyetler için önemli bir kavşak durumundaydı. Dolayısıyla ilk önce buranın kontrol altına alınması gerekirdi. Bunun içindir ki, 1067 tarihinde ikinci kez olmak üzere Sultan Alp Arslan buraya sefer yaptı. Neticede bölgedeki Gürcüler kontrol altına alındı. Ayrıca ele geçirilmiş olan Tiflis ve Rustav gibi şehirler Gence Emiri Fadlun’un idaresine bırakılarak Selçuklular’a bağlı bir uç beyliği meydana getirildi. Sultan Alp Arslan ardından Anadolu seferlerinin devam ettirilmesi hususunda emirler verip, görevlendirmelerde bulunduktan sonra geri döndü.
Bu çerçevede Sultan Tuğrul Bey zamanında başlatılmış olan Anadolu’daki faaliyetler, Sultan Alp Arslan döneminde de devam ettirildi. Pek çok farklı komutanın liderliğinde gerçekleşen bu seferler, Afyon’a kadar genişleyen bir güzergâh takip etti. Daha ziyade keşif ve yağma amaçlı yapılan ve yerleşme düşüncesi taşımayan bu faaliyetler, bir süre sonra Bizans’ın karşı seferler düzenlemesine neden olacaktı. Özellikle 1068 tarihinde Bizans tahtına çıkan Romanos IV. Diogenes, Selçuklular’ı Anadolu’dan geri püskürtmek üzere harekete geçti. Kazanacağı başarılar, kendisine karşı olan muhalefetin önüne geçecekti. Bunun için 1068 tarihinde Suriye’ye doğru harekete geçen Romanos, küçük çaplı başarılar elde etmişse de, özellikle Afşin’in Orta Anadolu’daki faaliyetleri imparatora dönüş yolunda sıkıntı çıkaracağı düşüncesiyle sonlandırıldı. Geri dönen İmparator, 1069 senesinde ikinci kez olmak üzere Anadolu’ya yöneldi. Afşin, Sanduk, Dilmaçoğlu Mehmet, Ahmetşah ve Türkman gibi komutanların faaliyetlerine son verilecek, Selçuklular’ın askeri üssü Ahlat ele geçirilecekti. Bu amaçla Kayseri’ye ulaştığında Türkmenler’in daha batıya kayarak Konya ve Karaman’ı ele geçirdiklerini haber aldı. Türkmenler’in dönüş yolunu kesmek üzere harekete geçtiyse de bunu da başaramadı. Genel anlamda imparatorun ikinci seferi de başarısızlıkla sonuçlandı. Bir sonraki sene tekrar Anadolu’ya sefer yapma planı, alınan başarısız sonuçlar sebebiyle muhaliflerince engellendi. Bunun üzerine Manuel Komnenos komutasında bir kuvvet Anadolu’ya gönderildi. İmparator ise 1070 yılını muhtemelen sonu Malazgirt Savaşı ile sonuçlanan seferin hazırlıkları ile geçirdi.
Sultan Alp Arslan’ı Malazgirt’e götüren sefer ise Anadolu’ya yönelik planlanmamıştı. Asıl hedef, Şii Fatımiler’in hâkimiyetindeki Mısır’dı. Fatımi devlet adamlarından Nasrüddevle Hamdan, siyasi rakipleri karşısında zor durumda kalınca Sultan Alp Arslan’a haber göndererek Mısır’ı kendisine teslim edeceğini bildirdi. Sultan Alp Arslan’ı İslam dünyasının en önemli hükümdarı yapacak olan bu teklif üzerine 1071 tarihinde Mısır’a doğru harekete geçildi. Doğu Anadolu’ya gelerek Malazgirt’i alan Alp Arslan, daha sonra Urfa’yı kuşattı. Uzun süren kuşatmada başarı sağlanamayınca Haleb’e gitmek üzere Fırat geçildi. O güne kadar gulâm kökenli olmayıp Fırat’ın batısına geçen ilk Türk hükümdarı olduğu için dualar eden Sultan Alp Arslan, daha önce kendisine tabiiyet bildirmesine rağmen huzuruna gelmeyen Mirdasiler’den Mahmud’u Haleb şehrinde kuşatmaya başladı. Ancak bir aydan fazla süren bu kuşatma sırasında tam manasıyla sadece bir gün savaşıldı. Nitekim sultan, bu önemli İslam şehrine zarar vermek istemiyor, diğer taraftan kısa sürede alınacak olan şehrin Bizans için kolay bir hedef haline getirilmesinden endişe ediyordu. Neticede Mahmud, sultanın huzuruna gelmek zorunda kaldı. Bu gelişme Sultan Alp Arslan’ın asıl hedefine, yani Mısır’a doğru ilerlemesini sağladı. Bununla birlikte kısa bir süre ilerlemişken Bizans İmparatorunun elçisi ulaşmış ve ültimatom olarak adlandırılabilecek istekleri sıralamıştı. Gelinen noktada Sultan Alp Arslan ya istekleri kabul edecek ya da o sıralarda Anadolu içlerinde ilerlemekte olan Romanos Diogenes’e engel olacaktı.
Sultan Alp Arslan derhal geri dönerek acilen Fırat’ın doğusuna geçti. Bu sırada çok miktarda asker ve mühimmat kaybetmiş, ardından yorgun askerlerinden bir kısmını da terhis etmişti. Bu sebeple ordusunu yeniden tahkim etmesi gerektiğinden doğuya yöneldi. Ancak bu hareketinin bir kaçış olarak algılanmasından endişe ederek Hoy’a kadar ilerledi. Bizans tarafı ise, onun bu hareketini kaçmak şeklinde değerlendirerek planlarını bu çerçevede yaptı. Bizans’ın amacı Türkler’i Anadolu’dan, hatta İran’dan Ceyhun’un öte tarafına atmaktı. Katılımlar gerçekleştikten sonra Malazgirt’e gelen Selçuklu kuvvetleri, Bizans tarafında şaşkınlığa neden oldu. Kaçmakta olduğunu düşündükleri Alp Arslan bir anda karşılarına dikildi. Sahip olduğu büyük güç sebebiyle mağrur olan imparator, Alp Arslan’ın barış teklifini karşı şartlar öne sürerek kabul etmedi. Daha sonra da gelen barış teklifini bir zayıflık olarak değerlendirerek, Alp Arslan’ın cevabını bile beklemeden harekete geçti. Bizans kuvvetlerinin harekete geçmesiyle birlikte Selçuklu kuvvetleri bir plan çerçevesinde düşman kuvvetlerini çember içine alacak şekilde geri çekilmişlerdi. Gün batımına kadar ilerleyen imparator, gece karanlığına kalmamak için geri dönüş emri verdiğinde, arkada kalan kuvvetler bu hareketi bir bozgun olarak algılayarak kaçmaya başladıları. Yaşanan kargaşa Selçuklular’a saldırı imkânı tanıdı. Geri dönen Alp Arslan merkezden, çevre tepelerde pusuda bekleyen diğer birlikler de yanlardan Bizans ordusuna saldırdı. Kısa süre sonra her şey sona ermiş, kazanan Sultan Alp Arslan’ın ordusu olmuştu (26 Ağustos 1071). Hiç kimse imparatorun akıbetinden haberdar değildi. Ertesi gün gelen haber, imparatorun esir alındığı şeklindeydi. Sultan Alp Arslan gerekli tetkikleri yaptırdıktan sonra Doğu Roma İmparatoru Romanos IV. Diogenes’in Sultan Alp Arslan’a esir düştüğü kesinleşti.
Sultan Alp Arslan esir hükümdara kötü davranmadı. Hatta maiyetinin de kötü davranmasını “Bu yaşadıkları ona yeter.” diyerek engelledi. Neticede iki taraf arasında yapılan görüşmelerden bir anlaşma çıktı. Anlaşmayla Doğu Roma İmparatoru, Büyük Selçuklular Devleti’ne tabi olmayı kabul etti. Ancak bu anlaşma Romanos tahtta kalmayı başarabilirse bir anlam taşıyordu. Bundan dolayı Sultan Alp Arslan onu hızlıca geri gönderdi. Ancak imparatorun esir düştüğü haberi İstanbul’a ulaşır ulaşmaz Mikhail Dukas tahta çıkarıldı. Tahtını geri almak için mücadele eden Romanos bunda başarılı olamamış, gözlerine mil çekilmesinden kısa süre sonra da ölmüştü. Onun ölümüyle birlikte anlaşma da sonra erdi. Bu gelişme üzerine Sultan Alp Arslan verdiği emirle Anadolu’yu Türk yerleşimine açtı. Emre göre her kim Anadolu’da bir yer fethederse onun olacak, hiçbir şekilde onun hâkimiyetine dokunulmayacaktı. Böylece Artuk, Saltuk, Mengücük, Danişmend gibi emirlerin fetihleriyle Anadolu’da İlk Beylikler Dönemi başlamış oldu. Anadolu’nun batısı ise Malazgirt’te büyük darbe alan Bizans’ın herhangi bir mukavemet gösterememesi sebebiyle Kutalmışoğlu Süleymanşah’ın Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurması (1080) sayesinde Türkleşecekti.
Bu büyük zaferden dolayı İslam dünyasındaki ünü iyice artan Sultan Alp Arslan, artık gücünün zirvesindeydi. Karahanlı Hükümdarı Şemsülmülk Nasr ile aralarında meydana gelen şahsi bir sıkıntıdan dolayı onun üzerine yürümeye karar verdi. Sefer sırasında Buhara yakınlarındaki Berzem kalesi kuşatılmış, direnen kale komutanı Yusuf el-Harizmi daha sonra yakalanarak huzuruna getirilmişti. Seferin diğer aşamaları için ondan faydalı bilgiler edinileceği umuluyordu. Ancak öyle olmadı. Yusuf el-Harizmi’nin bazı davranışları sultanın hoşuna gitmeyerek onun cezalandırılmasına karar verdi. Yusuf’un kışkırtıcı sözler söylemesi üzerine Sultan Alp Arslan onun bağlarının çözülmesini emretti. Bu sırada da ona bir ok fırlattı. Attığı hiçbir oku hedefinden şaşmayan sultan, ayağı sürçtüğü için dengesini kaybederek bu kez hedefini tutturamadı. Bu an Yusuf’a saldırı için imkân tanıdı. Gizlemiş olduğu bıçağını Sultan Alp Arslan’a sapladı (20 Kasım 1072). Yusuf hemen orada öldürüldüyse de Sultan Alp Arslan’ın yarası ağırdı. Bunun farkında olan sultan, yapılmasını istediği şeyler hususunda gerekli emirleri verdikten sonra 24 Kasım 1072 tarihinde vefat etti. Cenazesi Merv’e götürülerek babası Çağrı Bey’in de gömülü olduğu Merv Camii’nin yanındaki türbeye veya yine babasının inşa ettirmiş olduğu medreseye defnedildi. Böylece dokuz yıllık bir saltanat süresine büyük başarılar sığdıran Büyük Selçuklular Devleti’nin büyük hükümdarı Sultan Alp Arslan, tarih sahnesinden çekilmiş oldu. Ölümünden kısa süre önce şöyle dediği kaydedilmektedir, “Her nereye yönelsem ve hangi düşman üzerine yürümek istesem daima Allah’tan yardım dilerim. Dün bir tepeye çıktım, ordunun azametinden ve askerlerimin çokluğundan dolayı altımda yer titriyordu. Kendi kendime, ‘Ben bütün dünyaya hükmeden biriyim, bana hiç kimsenin gücü yetmez.’ dedim. Bu yüzden Allah Teâlâ beni yarattıklarının en zayıfı karşısında âciz bıraktı. Allah’tan mağfiret diler ve bu düşüncemden dolayı beni affetmesini niyaz ederim.”.
Kaynakça
Agacanov, Sergey Grigoreviç, Selçuklular, çev. Ekber N. Necef-Ahmed R. Annaberdiyev, Ötüken, İstanbul 2006.
Ahmed b. Mahmûd, Selçuknâme, haz. E. Merçil, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2011.
Alican, Mustafa, Malazgirt 1071, Kronik Kitap, İstanbul 2017.
Azimî, Azimî Tarihi (Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler, H. 430-538), Metin, Çeviri, Notlar ve Açıklamalar A. Sevim, TTKY, Ankara 1988.
Bundârî, Zübdetü’n-nusra ve nuhbetü’l-usra, çev. Kıvameddîn Burslan, Irak ve Horasan Selçukluları Tarihi, TTKY, Ankara 1943.
Efdalüddîn Kirmânî, İkdu’l-ulâ li-mevkıfi’l-alâ, nşr. Ali Muhammed Amrî Nâînî, Tahran 1311 hş.
Eyice, Semavi, Malazgirt Savaşını Kaybeden IV. Romanos Diogenes (1068-1071), TTKY, Ankara 1971.
İbnü’l-Adîm, Bugyetü’t-taleb fî Tarihi Haleb, Biyografilerle Selçuklular Tarihi, (Seçmeler), çeviri, not ve açıklamalar Ali Sevim, TTKY, Ankara 1989.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-tarih, çev. Abdülkerim Özaydın, İstanbul 1987.
Kesik, Muharrem, 1071 Malazgirt, İstanbul 2013.
Köymen, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Alp Arslan ve Zamanı, TTKY, Ankara 1992.
Merçil, Erdoğan, Kirmân Selçukluları, TTKY, Ankara 1989.
Mikhael Attaleiates, Tarih, çev. Bilge Umar, İstanbul 2008.
Nikephoros Bryennios, Tarihin Özü, çev. Bilge Umar, İstanbul 2008.
Özaydın, Abdülkerim, “Malazgirt Meydan Muharebesi (26 Ağustos 1071)”, Alp Arslan ve Malazgirt, ed. E. Merçil, İBB Kültür AŞ, İstanbul 2014.
Piyadeoğlu, Cihan, Çağrı Bey, İstanbul 2011.
…………….., Sultan Alp Arslan Fethin Babası, Kronik Kitap, İstanbul 2016.
Reşîdüddîn Fazlullah, Câmiu’t-tevârîh, çev. E. Göksu-H. H. Güneş, Bilge Kültür Sanat, İstanbul 2014.
Sadreddîn el-Hüseynî, Ahbârü’d-Devleti’s-Selcukiyye (Zübdetü’t-tevârih), çev. Necati Lugal, TTKY, Ankara 1999.
Sevim, Ali-Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTKY, Ankara 1995.
Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirâtü’z-zamân fî tarihi’l-ayân, çev. Ali Sevim, TTKY, Ankara 2011.
Sümer, Faruk-Sevim, Ali, İslâm Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı (Metinler ve Çevirileri), TTKY, Ankara 1988.
Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yay., İstanbul 1996.
Yinanç, Mükrimin Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I, haz. R. Yinanç, TTKY, Ankara 2013.
Commentaires