top of page

Avrupa’nın Dönüşümünde Devrimlerin Rolü

Yazarın fotoğrafı: Fatma TuranlıFatma Turanlı

Avrupa tarihi, devrimlerin aleviyle yazılmış bir destandır. Krallıkların çöktüğü, halkların yükseldiği ve eski düzenin küllerinden yenisinin doğduğu bu anlar, kıtanın kaderini defalarca yeniden çizdi. Magna Carta’dan Fransız Devrimi’ne, 1848 isyanlarından 20. yüzyılın ideolojik çarpışmalarına kadar her devrim, Avrupa’yı bugünkü haline getiren bir yapı taşı oldu. Peki, bu devrimler nasıl bir etki yarattı ve kıtanın ruhunu nasıl dönüştürdü?


Bastille Baskını, 14 Temmuz 1789
Bastille Baskını, 14 Temmuz 1789

Her şeyin kökleri, 13. yüzyılda İngiltere’de atıldı. 1215’te imzalanan Magna Carta, bir devrimden ziyade bir pazarlık gibi görünse de, tarihin akışını değiştirdi. Baronların Kral John’a dayattığı bu belge, hükümdarın mutlak gücünü sınırladı ve hukukun üstünlüğü fikrini ilk kez kayda geçirdi. Küçük bir adım gibi görünse de, bu olay, yönetilenlerin yönetenlere hesap sorabileceği düşüncesinin filizlenmesine yol açtı. Yüzyıllar boyunca bu tohum, Avrupa’nın her köşesinde yeşerecekti.


Asıl büyük kırılma, 18. yüzyılın sonunda geldi: Fransız Devrimi. 14 Temmuz 1789’da Bastille Hapishanesi’nin düşmesi, sadece bir sembolün yıkılışı değildi; monarşinin ve feodal düzenin sonunun ilanıydı. Devrimin fitilini ateşleyen ekonomik krizler, açlık ve Aydınlanma Çağı’nın fikirleriydi. Voltaire’in keskin kalemi, Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” ve Montesquieu’nün güçler ayrılığı ilkesi, halkı harekete geçirdi. “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganıyla başlayan bu hareket, kısa sürede kontrolden çıktı. Kral XVI. Louis ve Kraliçe Marie Antoinette giyotine gönderildi; soylular ayrıcalıklarını kaybetti. Devrim, bir ulus-devlet fikrini doğurdu ve Avrupa’daki diğer monarşilere korku saldı. Napolyon’un yükselişiyle bu fikirler kıta geneline yayıldı; krallıklar ya reform yapmayı ya da yıkılmayı seçti.


19.yüzyıl, devrimlerin altın çağıydı. 1848, “Halkların Baharı” olarak anılan bir isyan dalgasıyla tarihe geçti. Avrupa’nın dört bir yanında, Paris’ten Viyana’ya, Berlin’den Budapeşte’ye kadar halklar ayaklandı. Bu devrimlerin tetikleyicisi, sanayi devriminin getirdiği eşitsizlikler, yoksulluk ve baskıcı rejimlerdi. Fransa’da İkinci Cumhuriyet kuruldu, Avusturya’da Metternich devrildi, İtalya ve Almanya’da birleşme hayalleri filizlendi. Ancak çoğu devrim, eski düzenin karşı saldırısıyla bastırıldı. Yine de 1848, başarısız gibi görünse de, iz bıraktı. Parlamentolar güçlendi, basın özgürlüğü talepleri yükseldi ve ulusal bilinç, Avrupa halklarının ruhuna işledi. Bu hareketler, modern demokrasilerin ve ulus-devletlerin temelini attı.


20.yüzyıl, devrimlerin hem en yıkıcı hem de en dönüştürücü olduğu dönemdi. 1917’de Rusya’da Bolşevik Devrimi, Avrupa’nın doğu sınırlarında komünist bir rejim yarattı. Lenin liderliğindeki bu ayaklanma, Çarlık Rusyası’nı tarihe gömdü ve sosyalizmi bir dünya gücü haline getirdi. Batı Avrupa, bu devrimin yayılmasından korktu; bu korku, Soğuk Savaş’a kadar süren bir ideolojik bölünmeyi doğurdu. Aynı yüzyılda, 1968’de bambaşka bir devrim dalgası esti. Paris’te öğrenciler ve işçiler, Vietnam Savaşı’na ve kapitalist sisteme karşı sokaklara döküldü. Prag’da ise “İnsan Yüzlü Sosyalizm” için mücadele edenler, Sovyet tanklarıyla karşılaştı. Bu hareketler, bireysel özgürlüklerin, kadın haklarının ve çevreciliğin yükselişine zemin hazırladı.


Devrimlerin Avrupa’ya mirası muazzamdır. Magna Carta’dan başlayan hukukun üstünlüğü fikri, Fransız Devrimi ile evrensel haklara dönüştü. 1848, ulusal kimlikleri güçlendirdi; 20. yüzyıl devrimleri ise modern ideolojilerin doğuşuna tanıklık etti. Bugün Avrupa Birliği, bir zamanlar savaşan ulusların barış projesi olarak bu mirasın üzerinde yükseliyor. Ancak her devrim, kaosu da beraberinde getirdi. Fransız Devrimi’nin Terör Dönemi, 1848’in kanlı bastırılışları ve 20. yüzyılın totaliter rejimleri, değişimin bedelini hatırlatıyor.


Peki, Avrupa’nın devrimci ruhu hâlâ canlı mı? Günümüzde ekonomik eşitsizlikler, iklim krizi ve otoriter eğilimler, yeni bir dönüşümün işaretçisi olabilir. Belki de Avrupa, tarihindeki gibi, bu zorlukları bir kez daha devrimci bir enerjiyle aşacak. Tarih bize şunu söylüyor: Avrupa, değişime boyun eğmez; onu şekillendirir.


Fatma Turanlı'ya ait tüm yazıları görmek için tıklayın

ความคิดเห็น


bottom of page